DIK + possesive pronoun : that +sentence (past / present)
(y)AcAk + possesive pronoun : that +sentence (future)

Kitap nerede?
aldın: you bought
aldığın: that you bought
Aldığın kitap nerede?
Kitabı görebilir miyim?
Aldığın kitabı görebilir miyim?
Aldığın kitaba bakabilir miyim?
Aldığın kitabı gösterebilir misin?
yazdın: you wrote
yazdığın: that you wrote
Yazdığın cümleyi gösterebilir misin?
anlamadın: you didn’t understand
anlamadığın: that you didn’t understand
Anlamadığın bir şey var mı?
okumadın: you didn’t read
okumadığın: that you didn’t read
Okumadığın kitabı (bana) ver!
gelmedin: you didn’t come
gelmediğin: that you didn’t come
Gelmediğin gün tekrar yaptık.
kiraladın: you rented
kiraladığın: that you rented
Kiraladığın evde üç yıl oturdum.
çalıştı: he worked
çalıştığı: that he worked
Çalıştığı okulu biliyorum.
geldi: he came
geldiği: that he came
Geldiği ilk günü hala hatırlıyorum.
kaybetti: he lost
kaybettiği: that he lost
Kaybettiği kitabı buldum.
buldu: he found
bulduğu: that he found
Bulduğu parayı bana verdi.
Verdiği parayı almadım.
Aldığı parayı geri verdi.
İçtiği çayı beğenmedi.
Beğenmediği çayı bana içirdi.
Anlamadınız: you(pl) didn’t understand
anlamadığınız: that you(pl) didn’t understand
Anlamadığınız bir şey var mı?
Unuttuğunuz kelimeleri yazın!
Kullanmadığınız kitapları bana verin!
Bilmediğiniz kelimeleri sorun!
İzlediğiniz filmi bilmiyorum.
Yazdığınız cümleleri okuyacağım.
Okuduğunuz kitabı ben yazdım.
/verecem/: I will give
vereceğim: that I will give
Vereceğim kitabı okuyun!
/alacam/: I will buy
alacağım: that I will buy
Alacağım arabayı kullanabilirsin.
/yapacam/: I will make
yapacağım: that I will make
Yapacağım çayı iç!
/seçecem/: I will choose
seçeceğim: that I will choose
Seçeceğim filmi seveceksin.
Kiralayacağım eve bi bak! (-i kirala : rent)
Bakacağım çocuğu tanıyorsun. (-a bak : look after)

anlmadınız : you did not understand
anlamadığınız : that you didn’t understand
Anlamadığınız bir şey mı?

anlayamanız : you could’t understand -(y)AmA
anlayamadığınız : you could’t understand -(y)AmA
Anlayamadığınız bir şey var mı?

Anlamadığınız bir şey varsa sorun!
Anlayamadığınız bir şey varsa sorun! (present IF)
Anlayamadığınız bir şey olursa sorun! (future IF)

okuyabileceksiniz : you will be able to read
okuyabilirsiniz : you can read (yabilir for future)
okuyabileceğiniz : that you can / will be able to read
Okuyabileceğiniz bir kitap buldum. (you haven’t started reading it yet) future possibility

okuyabiliyorum : I can read (yabilyor for present)
Okuyabildiğim : that I can / am able to read
Okuyabildiğim bir kitap buldum. (I have started reading it) present ability

Kiralayacağın evi görebilir miyim?
Alacağın evi biliyorum.
Çalışacağın okulu biliyorum.
Kalacağın otel çok pis. (pis : filthy,dirty)
Gelmeyeceğin günleri bana yaz!
Anlayamayacağı cümleleri kullanma! (cümle : sentence)
Alacağı evi gördüm.
Bakacağı kız çok yaramaz. (-a bak : look after)
Gideceği barı biliyorum.
Uyuyacağı yatağa yılan koydum. (yılan : snake)
İzleyeceği filmi biliyorum.
Anlayamayacağınız hiçbir şey yok. Bütün cümleler çok basit.
Kalacağı oteli biliyorum. (kal : stay)
Vereceği kitabı okuyacağım.
İnanacağı bir yalan bulalım! (-a inan : believe | yalan : lie)
İnanabileceği bir yalan bulalım! (future )
Anlayamayacağı bir dilde konuşalım! (future ) (dil : language)
Kalacağımız oteli gördüm.
Satacağımız evi al!
Kaybedeceğimiz hiçbir şey yok! (-i kaybet : lose)
Okuyacağımız kitap nerede?
Seçeceğimiz şarabı beğeneceksin.
Alacağımız bilgisayarı kullanma! (bilgisayar : computer)
Kullanacağımız bilgisayarı alma!
Web sitesine koyacağımız cümleleri okuyun!
İçeceğimiz kahveyi sen sevmezsin, çok sert.
Söyledikleri yalanları biliyorum.
Aldıkları evi gördüm.
Duydukları her şeye inanıyorlar. (-i duy : hear)
Kiraladıkları evi gördüm.
Yazdıkları emaili okumadım.
Kaybettikleri anahtarları buldum. (anahtar : key)
Gittikleri kafeyi biliyorum.
Masaya bıraktıkları kitapları okudum. (-i -a bırak : leave s.t s.w, to place)
Yazdıkları cümleleri anlayamadım.
Söyledikleri cümleyi anlayamadık.
Çalıştıkları yeri biliyor musun?
Bildikleri tek şey para. Only things that they know is money
Anlamadıkları her şeyi sordular. (-i -a sor : ask)
Anlayamadıkları her şeyi sordular.
Yaptıkları her şeyi biliyorum.
Gösterdikleri ev çok küçüktü.
Bulamadıkları kitabı fotokopi çektirdiler (-i fotokopi çektir : to xerox)
Yapamayacakları bir şey yok (They are such evil, Her şeyi yapabilirler.)
Gelecekleri günü biliyorum.
Söyleyecekleri hiçbir şeye inanma!
Kullanacakları bilgisayarı alma!
Sevecekleri bir film bulalım!
Çalışacakları günleri söylemediler.